29 Ekim 2014 Çarşamba

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN


Kitap Yorumum# 39 YEŞİL KUYU - SERCAN GÖRDÜM



Böyle saf, naif insanlar, ilişkiler ve elbette aşklar kaldı mı acaba?
Okurken sıcacık bir hisle örtüyor üstünüzü hikaye..
Sadri' nin hikayeyi yaşamasından tutunda, yıllar sonra aşkının başladığı İstanbul' da hatıra adına
bulabildiği o iki kişilik bankı anlatmasına kadar çok etkileyici bir hikaye.
İnsanların birbirlerini sevme biçimleri, şimdikinden ne kadar farklıysa, bir o kadar içi dolu,
 buram buram mutluluk dolu.
Bazı anlatımlar öyle güzeldi ki, kısacık hikaye de bu kadar güzel anlatımları bulmak çok hoşuma gitti.
Özellikle günümüzde kalın kitap yazmanın başarı sayıldığını(!) düşünürsek,
kitap sayfasıyla başarının hiçte doğru orantılı olmadığını görebiliriz bu kitapta.
 Seksen sayfaya sığdırılmış sıcacık bir hikaye de olsa, ben Sadri ve Selma 'yı daha uzun cümleler de
dinlemek isterdim yine de :)
Özellikle aşk kelimesinin bile içinin boşaltıldığı bir dönemde gerçek duyguları hatırlattığı için belki de.
Kalbi dile getiren bir çift göze yazılmış şiirler kalmadı artık, her şeyi hazıra getirir olduk,
'nasılsa yazılmışı var'  diyoruz ama kim, insanın sevdiğine olan duygularını kalbindeki gibi anlatabilir ki
yada hangi göz, sevdiğini kendi gözünden görebilir ki?
İşte bu kitap bana bunları düşündürürken diğer yandan bu duyguların kalmadığını hatırlatırken de 
hüzünlendirdi.

En çok hoşuma gidense Sadri'nin dedesinin torununa verdiği nasihat oldu,
'Sana neşe verene sen de neşe ver. Hayat gelip geçerken yanındakinin kim olduğu mühimdir çünkü
Doğru yoldaş gül bahçesine, yanlış yoldaş ise gülün dikenine götürür adamı.
 Sen sen ol, güle ulaşmaya bak.'
Ben de yazar vasıtasıyla herkesin güle ulaşmasını temenni ediyorum.
Ve bu naif hikayeyi okumanızı tavsiye ediyorum.

Yeşil Kuyu - Sercan GÖRDÜM
Karina Yayınları - 1.baskı / Mayıs 2014
80 sayfa

25 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Yorumum# 38 GİZLİ ANLARIN YOLCUSU - AYŞE KULİN



En başta söylemek istiyorum ki beni sarsan bir hikaye oldu Gizli Anların Yolcusu.
Hem sarsan hem de fazlaca düşündüren..
İş sahibi, varlıklı, bir eşi ve iki çocuğu olan bir adam İlhami.
Bir kazayla hem çocuğunu kaybediyor, hem de hayatını alt üst edecek olaylar zinciri başlıyor.
Çocuğunu kaybeden karısı kendi dünyasına çekilirken İlhami kendine başka 
heyecanlar aramaya başlıyor.
Karısını ortağıyla aldatmayla başlayan sadakatsizliği eş cinsel bir ilişkiye kadar ilerliyor.
Dahası, yeni sevgilisi Bora, kızının da ilk aşkı oluveriyor.
Hikayenin beni sarsmış olması, heteroseksüel bir adamın nasıl olup ta homoseksüel bir hayatı
seçmesi ve bu hayata devam etmesi. 
 Kişilerin cinsel tercihlerini yargılamayı doğru bulmuyorum
 fakat böyle bir değişikliğin nasıl olabileceğini de merak etmiyor değilim.
Karısı yeni ilişkisini öğrendiğinde '..... ben bir insana aşık oldum,
çok güçlü duygularla sevdim onu, ....... , Sevgi söz konusu olduğunda cinsiyetin hiç önemi kalmıyor,
bunu başıma gelmeden önce ben de bilmiyordum. 
Kadın ya da erkek hepimiz insan değil miyiz?' diyor.(sayfa 412)
Aslında üzerinde uzun uzun konuşulacak bir hikaye ama isterim ki ben anlatmayayım da siz okuyun.
Tabi bir de Ayşe KULİN' in bu yaşam tarzına parmak basması da ilginç.
Ondan okumaya alışkın olmadığımız bir tarz olmasına rağmen müthiş kalemini yine konuşturmuş,
öyle akıcı bir dille anlatmış ki,
eminim siz de benim gibi bir çırpıda okuyacaksınız.
Bu arada, kitabın devamı niteliğinde iki kitap daha var.
İkincisi Bora'nın kitabı ki kütüphanemde var, sanırım en kısa zaman da onu da okuyacağım.
Son olarak kitabımın imzalı olduğunu söylemiş miydim? :)
Farklı bir tarz olmasına karşın okumanızı tavsiye ederim.

Gizli Anların Yolcusu - Ayşe KULİN
Everest Yayınları - 1.baskı  / kasım 2011
sayfa sayısı - 427

21 Ekim 2014 Salı

Kitap Yorumum# 37 PEMBE ve YUSUF - CANAN TAN


Canan Tan'ın yeni kitabı ha çıktı ha çıkacak derken Ekim ayının başında raflarda yerini aldı.
d&r 'da kitap alışverişi yaparken de annem hediye etti bu güzel kitabı bana. :)
Bir solukta, kah hüzünlenerek kah öfkelenerek ama çokça isyan ederek okudum kitabı.
Adına 'töre' denen vahşetin yaşattıklarını öyle hisli anlatmış ki Canan TAN.
Babası tarafından yok sayılan ve çocuk yaşta gelin edilen Keder'in 
hikayesini okuyorsunuz önce.
Keder gibi nice çocuk gelini düşünüp kahrediyorsunuz içinde yaşadığınız düzene.
Yazarın da değindiği gibi,
oyuncakla oynayan çocuklarımızı, babası yaşında adamlara
verirken namusundan eksilmeyen zihniyet, mevzu sevdalanmaya gelince
kara lekelere bürünüyor.
Yusuf ve Pembe diye soruyorsanız eğer, ne demeli bilmem ki?
Kaderin kaybedenleri onlar...
Birbirini çok seven abla kardeş onlar...
Hiç ayrılmak istemeyen, hatalarıyla yaşama tutunmaya çalışanlar onlar ...
Arkalarında kapı gibi duracak büyükleri olmayanlar onlar ...
Vardan çok yokları olanlar, Pembe ve Yusuf.


Öyle önemli bir konu ki Canan TAN' ın değindiği, üstüne günlerce konuşulur.
Okuduktan sonra içimde isyan ve öfke tohumlarının yeniden yeşerdiği 
nadir kitaplardan biriydi belki de.
Özellikle söylemek istediğim bir şey var ki, aslında belki de hepimize düşen 
önemli bir görev bu.
Bu kitabı herkes okumalı ama sadece okumakla kalmamalı,
herkese okutmalı ve her yerde bahsetmeli.

Kitapta özellikle içime dokunan ve duygularımı alt üst eden yerlerden bahsetmek istiyorum.
Keder memleketine hasretlik kalmaya İstanbul'a giderken babasıyla arasında 
geçen konuşma, bir kız çocuğu olarak yüreğimi burktu.
 ( Keder'in babasından nefret etsem de)
Koca müsveddesi İsmail'in Keder'i, çocuğunun, cariyesi, hizmetçisi ve kölesi ilan etmesi 
ve  Keder'in canından kanından evladının, anası olmaya 
dahi layık görülmemesi.
Güzel, bahtsız Pembe'nin kaderine razı olup, kıyamadığı biricik kardeşi Yusuf'una verilen
 görevi kendi elleriyle görmesi.
 Daha ne anlatayım, ne yazayım bilmiyorum.
Ne Keder'ler olsun dünyada, ne de Pembe ve Yusuf'lar.

Pembe ve Yusuf - Cana TAN
Doğan Kitap - 1.baskı Ekim 2014
295 sayfa




19 Ekim 2014 Pazar

Kitap Yorumum# 36 UÇURTMA AVCISI - KHALED HOSSEINI


Uzun zamandır okumak istediğin yazarlardan biriydi Khaled HOSSEINI. 
Kitap paylaşımı yapan bir çok adreste karşılaşmış ancak bir türlü alıp okuyamamıştım. 
Sonunda ben de aldım ve kitaplığımda bekleyen onca kitaba ihanet ederek :(
 önceliği kendisine verdim.
Hikaye Afganistan da yaşanan monarşinin son yıllarında büyüyen iki çocuğun hüzünlü hikayesini anlatıyor. Çocuklardan biri, Emir köklü bir aileye mensup, diğeriyse Hasan yöre de pek sevilmeyen azınlıklardan olan Hazara ve evin yardımcısının oğlu.
Biri sahip, diğeriyse hizmetkar...
Emir ve babası Sovyet işgaliyle birlikte yaşadıkları topraklardan Amerika' ya arkalarında 
pek çok hikaye bırakarak kaçarlar.
Yeni bir ülkede başlayan yeni bir hayatla geçmişinden kurtulabilir mi insan ? 
Anıları canlı tutan, onların yaşandığı mekanlar mı yoksa yüreğimizde bıraktığı izler mi ?
Ve aslında ne kadar kurtulmaya çalışsak ta geçmiş öyle kolay kolay geçmiyor. Tüm haşmetiyle geleceğinizde kendine güzel bir koltuk bulup kuruluveriyor hiç sormadan.
İşte tüm bunların harmanlanıp anlatıldığı çok başarılı bir hikaye Uçurtma Avcısı.
Okurken bol bol hüzünlenip, bol bol gözyaşı döktüğüm bir hikaye... 
Beni çok etkiledi, sanıyorum ki siz de beğeneceksiniz. 
Tavsiyemdir kitap dostları, alın okuyun .
Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini

Everest yayınları - 42. baskı(mart 2014)
Çeviren - Püren ÖZGÖREN

18 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Yorumum# 35 YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT - SUSANNA TAMARO


1997 yılında canım annem satın almış bu kitabı...
Bundan 17 yıl önce okuduğum bu kitaptan ne anladığımı çok merak ettim doğrusu :)
Önemli kitaplardan biridir 
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git.
 Kitapsever olan hemen hemen herkesin okuduğu bir kitaptır. Ben de okumuşum yıllar önce ama şimdi tekrar okuduğumda görüyorum ki on üç yaşında bir kızın okuyacağı bir kitap değilmiş.
Nedeniyse kitap bir anneannenin torununa anlattıklarından  ibaret gibi görünse de içeriği itibariyle çok genç yaşlara hitap etmiyor bence ...
Kitabı okurken annemin sık kullandığı bir söz geldi aklıma. 'ön teker nereye giderse arka teker de onu takip edermiş.' 
Bu hikaye için biçilmiş kaftan bu söz.
Annesiyle, kızıyla ve torunuyla (ki o da kız) anlaşamayan, bazen kuşak farkı gibi gelse de çoğu zaman da sevgisiz, amaçsız yaşanmış bir hayatın insanın hem kendi hayatını hem de ilişki içinde olduğu hayatları ne kadar etkilediğinin çıplak bir örneği gibi.
Kendi annesinden gördüğü ve onaylamadığı baskıları kendi çocuğuna ve torununa yapmak istemezken içini kemiren acabalarla geçen bir hayat, sıra kendini anlatmaya geldiğindeyse geç kalınmışlıklar ...
İşte tüm bunları torununa anlatan anneannemiz sonunda diyor ki; gitmemiz gereken yolun, takip etmemiz gereken çizginin, sadece geçmişte yaşadıklarımızla değil iyi kulak verdiğimiz yüreğimizle bulabileceğimizi söylüyor.
Tekrar okumakla çok  iyi etmişim. Okumayan pek insan vardır diye tahmin ediyorum, onlara da mutlaka okumalarını tavsiye ederim

16 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Yorumum# 34 SON KAMELYA - SARAH JIO

Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?

1940'lı yılların Amerikası'nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar… Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü'ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkânsız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir.

Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü'ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır…

Mart Menekşeleri ve hâlâ çoksatanlar listesinde yer alan Böğürtlen Kışı yazarı Sarah Jio'dan muhteşem bir kitap daha. Son Kamelya, kalbimizdeki geçmişin zehrini umut kırıntısına tutunan küçük bir tohumla yok edebileceğimizi gösteren bir başyapıt.

"Günümüze kadar taşınan geçmişin gizemi ile olayları yatıştıran affetmenin gücü tek kelimeyle muazzam."
-Booklist-
(Tanıtım Bülteninden)

Yorumuma gelelim mi artık ?
Çok satanlar listesinde yerini hala koruyan kitaplardan Son Kamelya'yı da okumuş durumdayım.
Daha önceki kitaplarında olduğu gibi oldukça farklı bir konu seçmiş yazar.
Üç farklı kadın ...
Geçmişleri sırlarla dolu, bitki ve çiçek sevdalısı üç farklı kadın.
Ortak noktalarıysa soyu tükendiğine inanılan bir kamelya cinsi olan Middlebury Pembesi.
Biri ona hayat vermeye çalışan, diğeri onu çalmaya çalışan ve ötekisi de onu bulup yeniden hayat verecek
olan üç kadın.
Yazarın oluşturduğu kurgu ve anlatımı çok güzel.
Zaten Sarah Jıo okuyucuları, yazarın sıkmadan okuyucuyu kendine bağlayan kalemini biliyordur.
Tavsiyemdir, pişman olmayacaksınız :)

Son Kamelya - Sarah JIO
Çeviren - Ayhan Ece ŞİRİN
Arkadya Yayınları - 1.baskı Mayıs 2014

 https://www.facebook.com/265701250246193/photos/a.273761049440213.1073741827.265701250246193/381234615359522/?type=1

14 Ekim 2014 Salı

Kitap Yorumum# 33 MART MENEKŞELERİ - SARAH JIO


Bir süredir kitaplığımda sırasının gelmesini bekliyordu. İki gün önce ne okusam diye kitaplarımı inceliyordum. 
Her zaman düzgün olan kitaplarımın arasından birisi vardı ki öne çıkmış, herkesten önce okunmak istiyordu... Evet Mart Menekşeleri... Peki dedim ben de madem bu kadar isteklisin ...
Böğürtlen Kışı yorumum okuyanlar hatırlayacaktır, güzel ama çok çok etkileyici bir roman değildi.
 En azından ip uçlarını fazlaca meydandaydı diyelim.
Ama Mart Menekşeleri daha ilk sayfalarda beni kendisine esir etti desem hiç abartmamış olurum.
 Kafamda sürekli olarak 'hımm peki bu neden böyle o zaman, ya bu kim, bunun şununla kesin bağlantısı var, ama burada kaçırdığım ne ' diye ardı arkası kesilmeyen sorular sordum kendime. 
Sürekli bir olayı çözme hali içinde okudum. Aslında bu durum biraz yordu da diyebilirim:)
Geçmişte yaşanan trajik bir aşk, telafisi olmayan bir hata ve etkisi altında ki insanlar ve hatta kuşaklar ...
Kitabın ana karakteri Emily Wilson eşi tarafından aldatılmış bir yazar. 
Yaşadıklarını unutmak ve bir süredir yazamıyor olmasından dolayı kendini yenilemek için yengesinin yanına Bainbridge Adası' na gidiyor. 
Ve daha adaya ayak bastığı an da etrafında yaşanan gariplikleri fark ediyor. 
Ama her şey baş ucundaki çekmece de bulduğu günlükle başlıyor. 
Günlükte adaya ve tanıdığı insanlara ait, toza bulanmış, gün ışığına çıkmayı bekleyen 
büyük bir sır bekliyor Emily'i...
Bu sırrı çözebilecek mi? Peki ya devam eden kendi yaşamı ne olacak?
Elimden bırakamadım ve bitmesini hiç istemedim.
Daha fazla beklemeyin, hemen alın ve okuyun ... 
Yıldızlı pekiyiyi hak eden bir kitap. Kesinlikle tavsiyemdir.

Bu arada Arkadya yayınlarının kalitesine de değinmeden geçmek istemedim. 
Hele o ayraçları bayılıyorum.

Mart menekşeleri - Sarah JIO

Arkadya Yayınları- 4.baskı ocak 2014 (1.baskı ekim 2012)
Çeviren - Nihan GİRAY
336 sayfa

12 Ekim 2014 Pazar

Kitap Yorumum#32 KOCAN KADAR KONUŞ - ŞEBNEM BURCUOĞLU


Çok merak ediyordum, sonunda alıp okuma fırsatı buldum. İyi ki de okumuşum.
İstanbul'dan Zonguldak'a yaptığım yolculuk esnasında okuduğum ve otobüste kahkahalarımla insanları rahatsız etmemek için uğraştığım ve bir çırpıda bitirdiğim bir kitap oldu.
Toplumumuzun dayattığı ideal eş adayı olmaya çalışırken, kendi benliğimizden bizi biz yapan her şeyden vazgeçerken aslında ne kadar çok şeyi kaybettiğimizi ya da kaybetmek üzere olduğumuzu bizlere anlatan trajikomik bir kitap olmuş.
Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim :)
Kocan Kadar Konuş- Şebnem Burcuoğlu

Dex yayınları- 5.baskı2014

11 Ekim 2014 Cumartesi

Kitap Yorumum# 31 ÇOK ŞEKERLİ ÖLÜM - AYŞE ERBULAK



Merhabalar efendimm :)
Uzun zamandır okumak istediğin bir yazarın kitabını paylaşmak istiyorum sizlerle.
Hemen söylemek isterim ki sevgili yazarımız Ayşe ERBULAK' ın yazar kimliğiyle tanışmaktan 
çok memnun kaldım.
Adından da anlaşılacağı üzere polisiye bir roman. 
Yazarımız kitabın hemen başında karakterleri kısaca tanıttığı için ben de küçücük değinmekte 
sakınca görüyorum.
Efendim, nam-ı diğer hafiye karılar, Zeynep ve Meral. Bu iki kadın çocukluk arkadaşları olup, 
tüm zıtlıklarına rağmen birbirlerini seven iki kadındır. 
Zeynep varlıklı bir ailenin, yapacağı işe karar veremeyen ve en sonunda çocukluğundan beri yapmak istediği dedektiflik işine başlayan kitabın ana karakterlerinden biri.
 Diğeriyse, bir kaza sonucu kocasını ve ayaklarını kaybetmiş,tam bir bilgisayar dahisi olan Meral.
Şimdi bu iki kadın bir araya gelip dedektiflik işi yaparlar. 
Birbirini aldatan çiftlerin peşinden koşarken  oltalarına öyle bir balık gelir ki bu işi çözerlerse hem yüklüce para kazanacaklar, hem de kendilerini kanıtlamış olacaklar. 
Yaşadıkları tehlikeler ise tecrübe olarak yanlarına kalacak :)
Oldukça zevkli ve akıcı bir dille yazılmış bu romanı çabucak okuyacağınızı düşünüyorum.
Tabii bir kaç eleştiri yapmadan da olmaz değil mi? :)
Öncelikle yazarın kitabın başında ana karakterleri anlatması ve ek olarak olay örgüsündeki insanların kimler olduğunu yazmasına pek anlam veremedim. 
Sanki siz zahmet etmeyin, ben önemli kişileri buraya yazıyorum demiş. 
Gerçi tüm bu kişilerden başka kimse de yoktu hatırladığım kadarıyla.
 Ayrıca çok rahatsız etmese de bazı yazım hataları da yok değildi.

Son olarak bu kitap yazarın ilk romanıymış, bundan sonraki romanı Hafiye Karılar- Limoni Ölüm. 
Muhtemelen onu da okuyacağım :)
Ben beğendim kitabı, bence sizde beğeneceksiniz.
Tavsiyemdir.
Hafiye Karılar/Çok Şekerli Ölüm - Ayşe ERBULAK

Lal kitap - haziran 2012
sayfa sayısı -262

10 Ekim 2014 Cuma

Kitap Yorumum# 30 VERONİKA ÖLMEK İSTİYOR - PAULO COELHO


Veronika Ölmek İstiyor, sevgili annemin kitabı. 
Yıllardır evde olan kitabı bugüne kadar neden okumadığımı  anlamlandırabilmiş değilim :(   
Kitap konusunda beni cömert bir şekilde besleyen anneme tekrar teşekkür ederim :)
Bu kitap kesinlikle okunmalı. Özellikle de çağımızın hastalıklarından olan depresyon ve hayata karşı olan memnuniyetsizlik karşısında aslında ne kadar güçlü olabileceğimiz konusunda farkındalık yaratabilecek türden.
İnsanların ne düşündüğü, toplumun bize dayattıkları ve 'normal' davranmak zorunluluğu -üstelik kime, neye göre normal- insanları ölüme götüren etkenler mi oluveriyor?
Akıl hastanesine yatan hastaları tedavi sürecinden sonra ötekileştirmek ....
Kişi her ne kadar kendini deli olarak görse de, anlamsız hareketler, sözler söylese de, etrafında olup bitenin ayırdına varamasa da korku denilen his karşısında ne hissederler? Korku onları kendine getirebilir mi?
İnsana iç dünyasında yolculuk yaptıran bir kitap. Mutlu olmak için kendi istediklerimi mi yapıyorum yoksa gerçekte benden beklenenleri mi yapıyorum?
Ve AŞK ... Nerede karşımıza çıkar belli mi?
Ben kitabı çok beğendim, eğer hayatla sorunlarınız varsa mutlaka okumalısınız, kesinlikle tavsiyemdir.
Veronika Ölmek İstiyor - Paulo pamir
Çeviren - Haldun Pamir
Can yayınları - 11.baskı

7 Ekim 2014 Salı

Kitap Yorumum# 29 ENGEREĞİN GÖZÜ - ZÜLFÜ LİVANELİ


Biten bir kitap daha ...
İnsana 'ey güç sen nelere kadirsin' dedirten bir hikaye yazmış Zülfü LİVANELİ...
Kardeşinin tahta geçmesiyle boğdurulmak üzereyken annesi tarafından kurtulan bir şehzade .... Güce esir olmuş bir Valide Sultan ... Ölüm korkusuyla yaşayan bir Padişah ... Kendine efendi arayan bir Harem Ağa' sı ....
Kitap harem ağasının dilinden anlatılmış.
İçinden dersler çıkarılabilecek, 'ne oldum değil, ne olacağım' dedirten, okuyucuya bunu düşündüren bir roman ... Ben beğendim size de tavsiyemdir ...


Engereğin Gözü- Zülfü LİVANELİ
Doğan Kitap- 33. baskı (1.baskı Can Yayınları)

5 Ekim 2014 Pazar

Kitap Yorumum# 28 HÜZÜN - AYŞE KULİN



Ahh!! Sevdiğim Ayşe KULİN'i daha da sevdim bu kitapla birlikte.
Yurt dışında başlayan iki çocukla büyüyen ve ayrılıkla sonlanan bir evlilik. Sonrasında iş arayışları, çocukların velayetini bırakmak istemeyen bir babanın ardında yapacaklarının sınırları olmayan 
bir kayınvalide.
Hayat tekerrürden ibaret değil mi? 
Yeniden ve iki çocukla büyüyen ve yine ayrılıkla sonuçlanan 
bir başka evlilik.
Hayattan hiç vazgeçmeyen, hiç yılmayan, varlıklı eşlere müdana etmeyen, cesur bir kadın O.
Ve tüm bunların yanında tabiri caizse 'kapı gibi bir anne-baba' var 
Ayşe Kulin'in ardında.
Kısaca belki çoğumuzun yaşadığı belki de çok daha fazlasını yaşadığı ya da belki de yaşamayıp duyup, gördüğü hayat hikayesi işte onun ki de. Sevinçler, üzüntüler, hayal kırıklıkları, umutlar...
bunlar hangimiz için değil ki?
Bu güzel seriyi bana annem hediye etmişti, değinmeden geçmek istemedim. Teşekkür ederim canım annem :)



Hüzün - Ayşe KULİN
Everest Yayınları - 1.baskı Ocak 2011

3 Ekim 2014 Cuma

Kitap Yorumum# 27 ÖLÜ REŞAT - ASLI TOHUMCU


Ölü Reşat kitabıyla, çocuk kitapları da dahil olmak üzere pek çok kitaba imza atmış 
yeni bir kalemle daha tanışmış oldum.

Ölü Reşat'ın hikayesi Bursa'nın Kiremitçi Mahallesinde geçiyor.
Dünyaya gözlerini açan Adnan bebeyi hayırlamaya gelen
mahallenin kız kurusu, "birilerinin sırasını çalmış ayol bu! iflah olmaz hiç."
diyerek başına geleceklerin kehanetinde bulunuyor.
Ama ne olaylar ne olaylar...
Hani deriz ya bazıları için yaşaması mucize diye, işte tam da öyle bir şey.
Efendim, kitaba ismini veren Reşat kim derseniz, 
kendisi Adnan tarafından nefesi gasbedilmiş 
ve tam da bu yüzden şeytanla masaya oturan, melekleri ve yaradanı 
hain planlarıyla hayretler içinde bırakan uhrevi bir karakter.
 Hain planlarıyla sadece Adnan'a kötülüğü dokunuyor zannediyorsanız eğer,
hikayeyi okumadan karar vermeyin derim. 
Zira 'kurunun yanında yaş da yanarmış' atasözüne yeniden hayat veren olaylar silsilesinin
içinde bulabilirsiniz kendinizi.
Mizah ve fantastik türleri bir araya getirilerek yazılan bu hikayeyi
beğeneceğinizi umarak tavsiye ediyorum.
Ölü Reşat - Aslı TOHUMCU
Doğan Kitap - 1.baskı Eylül 2014
160sayfa

1 Ekim 2014 Çarşamba

Kitap Yorumum# 26 DOĞUNUN LİMANLARI - AMİN MAALOUF


Merhabalar ,
Doğunun limanları uzun zamandır okumak istediğim kitaplar arasındaydı.
 Eminim çoğunuz okumuşsunuzdur.
Kitapla ilgili yapılan yorumlara ilişkin uzun araştırmalar yapmasam da hatırımda çok beğenildiği kalmış.
 Ben mi?
Evet ben de beğendim.
Soyu Osmanlıdan gelen bir aile, 1900 ' lü yılların başlarında yaşanan savaşlar ve 
savaşlardan derin yaralar alan insanların hikayeleri.
Savaş hikayelerini severim. 
Kurgu da olsa o dönemde yaşayanların nelerle karşılaştıkları, 
nelere maruz kaldıkları hakkında fikir sahibi yapar insanı.
Amin Maalouf' un  bu kitabını hala okumamış olanlar varsa şayet tavsiye ederim.

Doğunun Limanları - Amin MAALOUF
Çeviren - Saadet ÖZEN
YKY - 52.baskı Ocak 2014 ( 1.baskı-Kasım 1996 )

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...